KM Röportaj; NEYSE!

Kapak / Müzik / Röportaj | 0 Yorum

Ekim 2011‘de iyinin ötesinde bir çıkış yakalayan “Neyse” ile bir de  bizler sohbet eyledik. İştirak buyurun.

*Bizler kendimizi, sosyal medyada yazılandan çok olmasa da sizleri tanıyor sayıyoruz. Ama biraz daha bahsedebilir misiniz, Neyse’den?

Deniz: Şu ana kadar bahsettiklerimizi farklı bir şekilde formüle etmenin dışında üzerine “biraz daha” niteliğinde bir bilgi ekleyebileceğimizden şüpheliyim, kirli çamaşırlarımızı ortaya dökmediğimiz sürece.

Sanırım hiç bahsetmediğimiz bir bilgi grubun kurulduğunda müziğe punk tarzı şarkıları coverlayarak giriş yapmış olması.

*Şimdi sizle ilgili tüm röportajlara baktım ve sorulanların dışına çıkabilmek için kendimi de epey kastım 🙂 (belkide çıkamamışımdır) İlkte öğrenmek istediğim duruşunuzla ilgili. Nedir bu kimlik? Hepimizdeki, düzene istenmediğini belli etmenin dışında bizlerin algılaması gerektiği başka bir şeyler de var mı? Yoksa size fazla mı anlam yüklendi birden?

Selim: Yaşadığımız dünyayı olduğu gibi kabullenmemenin kabullenmeyen insan kadar yolu, yöntemi var. Bize sorarsanız sadece içimizden geldiği gibi, olduğumuza inandığımız gibi yaşamaya gayret ettik, gayret ediyoruz. Buna anlamı yükleyen biz olmadığımız gibi anlamı eksik veya fazla bulmakla ilgili cevapların da son muhattabı belki biziz.

*İsimsizken devam etmek daha iyi değil miydi? Neyse olup popülerliğe giriş yapmak? Artık herşey daha zor olmayacak mı?

Deniz: Müzik yapmanın doğasında ürettiğiniz parçaları insanlarla paylaşmanın vazgeçilmez ve bütünleyici bir yeri olduğunu düşündüğünüzde, albüm çıkarmak ve kendini müzik piyasasının içinde bulmak kaçınılmaz ve aksi düşünülemez bir hal alıyor. Dolayısıyla bu ortamda var olmaya başladıktan sonra karşımıza çıkan farklılıkları şu ana kadar zorluktan ziyade üstlenmemiz gereken sorumluluklar olarak algılamaya çalıştık. İsimsizken işlerin bazı açılardan daha kolay, daha sade olduğu tabii ki doğru ve zaman zaman muhabbet ortamında da değindiğimiz bir mevzu. Lakin müzik yapmanın bize göre kaçınılmaz sonu ve belki de en büyük amacı olan paylaşım, bizleri önümüze çıkan zorluklardan şikayetçi olmaktan çok onları müzikle bir bütün olarak kabullenip adapte olmaya; götürüsünden çok bize sağladığı imkanları ve kolaylıkları görmeye; gerektiği yerde onlardan beslenmeye yönlendiriyor.

*Albüm ekimdendi. Üzerinden çok olmasa da hatrı sayılır aylar geçmiş bile. Her alandaki bu hızlı tüketim manyaklığına kurban adaylar olarak korkmuyor musunuz? Sürekli beklenti içindekileri tatmin edemezseniz ne olur? Grubun kimyası bozulmaya maruz kalabilir(mi?).

Deniz: Korkudan ziyade, içinde yaşadığımız ve birçok açıdan parçası olduğumuz hızlı tüketim gerçeği bizi yeni şeyler üretmek ve zaman kaybı yaşamadan insanlara müziğimizi duyurmak adına bir tezcanlılık haline sokuyor gibime geliyor.

Selim: Müzik piyasası denilen şeyin kendisi korkunç hakikaten. Ona diyecek söz yok. Bugüne kadar yaptığımızdan başka bir şey yapmayı bilmiyor olmamız hem avantaj, hem dezavantaj. Bizler üreteceğiz; kulağımıza, ruhumuza güzel gelen herşeyi bugüne kadar yaptığımız gibi deneyeceğiz. Sonrası için ise sadece “su akar, yolunu bulur” gibi bir inanç beyan edebiliyoruz.

Melih: Korkunun da ecele pek bir faydası yok tabi. İnsanlar genelde bir grup ya da şarkıyı kendine ne kadar özel hissederse o kadar yakınlaşıyor sanki. Bir çok müzikal duygusal etkenin dışında popülarite, o sizin ilk kemik candan dinleyicinizi biraz da olsa dağıtabiliyor. Bizim bununla ilgili yapabileceğimiz şey ilk günkü samimiyeti korumaya çalışmak.

*Her dinleyen derki; ‘bıkkınlık yaratmıyor her dinlediğimde ilk kez dinliyorum etkisindeyim’. Bunu yapılır kılan 3 şey 🙂 (en az üç fazlası mevcutsa buyrun)

Deniz: Sanırım aynı soruyu biz de size sorabiliriz.:) Bahsettiğiniz etkiyi madde madde formüle ederek cevaplamaktan ziyade, bizim de dinlediğimiz müziklerde bu durumdan etkilenmemiz ve kendi müziğimizi yaparken de aynı şekilde bizi etkileyen şarkılar yapma çabamızdan bahsedebiliriz belki. 1 kere dinledikten sonra ruhumuza takılmayan 2, kez dinleme dürtüsü yaratmayan melodiler üzerine gitmediğimizi söylememiz, daha “gerçek” bir açıklama olur sanırım.

Selim: Benim de aklıma kendimize uyguladığımız “acımasızlık” geliyor. Elimizden geldiğince yaptığımız müziğe başkasının yaptığı müziğe yaklaştığımızla yakın mesafelerle yaklaşmaya çalışıyor olmanın kendisi bile kıymetli. Ne kadar başardığımız tartışılır ama gayret etmek de güzel. Kulağımıza takıp dinlemek istemeyeceğimiz hiçbir şeyi yayınlamadık şimdiye kadar.

Melih: Sayıyı tamamlamak adına bende keyif aldığımız sadece üçümüz bir aradayken bile çaldığımızda heyecanını yaşabildiğimiz parçaların, melodilerin, ritimlerin peşinden koşmak diyebilirim.

*Grupta üçünüzünde yeri eşit ağırlıkta mı? Hepinimizin katkısı aynı diyebilir misiniz?

Deniz: Neyse’ nin oluşumunun sıkı bir dostluktan türemesi ve hala kurulan dostluk üzerinden yürümesinin bir sonucu olarak eşit ağırlıkta bir yer dağılımı olduğunu söyleyebiliriz. Hepimiz gruba elimizden geldiği kadar katkıda bulunuyoruz ve sanırım grubun yürümesinin en önemli dinamiklerinden biri de bu.

*He kulağımdayken, Siyah’daki ana vokal kimin? Melih mi? Selim ise çok farklı.

Deniz: Selim Neyse’nin cover döneminde de sesini renkten renge sokarak insanları şaşırtmayı adet edinmiştir:).

*Siyah’a değinelim. Videonun kurgusu tamamen yönetmene mi ait? Tanıdık simaların rol almasının ayrı da bir katkısı olmuş mudur? Devrilen diktatör? Mümkün müdür?

Deniz: Kurgu, şarkının anlatmaya çalıştığı tema ve sözlerin temasına yakın kalmaya çalışılaraktan Digimind ekibine ait. Türkü’nün klipte rol almasının senaryoya yönelik değilse de görsel ve iletişimsel açıdan klibe katkı sağladığı aşikar.

Selim: Türkü’nün video’daki duruşu, tavrı şarkıya çok yakıştı. Bu da klipteki önemli etmenlerden. Devrilen diktatör sorusuna gelince: Tarihte de bugün de sürekli tekrar eden bir olgu o. Sonrasında ebedi huzur gerçekleşiyor mu o ayrı mesele tabi 🙂

*Hokkabaz’ a tepkiler nasıl? Güzargah aynı olumluluğa doğru mu? Rengarenk gitarlarınız da pek güzel. Nedir kullanış amacı? Başka video görebilecek miyiz?

Deniz: Şu ana kadar aldığımız geri dönüşler gayet mutlu edici, eleştiri olarak aldığımız yorumları da yapıcı bir şekilde algılama ve yaptığımız işe dışardan bakabilme gayesindeyiz.

Selim: Klipte renkli gitarları kullanmak yönetmen Murat Küçük’ ün fikriydi ve kullanış amacı popüler kültürü simgelemekti. Bütün bu alacalı bulacalı renkler içinde bizi olduğumuz gibi temsil etme iddiası vardı. Aldığımız tepkilere bakılırsa sözünü tuttu.

Melih: Bizim için albümdeki her şarkının yeri ayrı ve hepsine aynı muameleyi göstermek niyetindeyiz.


*Bu sahneden seyirciyle (dinleyiciyle) iletişim mevzusu nedir? ‘Konuşacak herşey şarkılarımızda zaten’ diyip aralarda minik minik diyaloglara ne gerek mi? Yazan, söyleyen genelde iletişimde zorlanır. Durum bu mudur?

Deniz: Şarkı aralarında zaman zaman dinleyiciyle iletişim kurmak, onların varlığına dair asgari bir farkındalık göstermek önemli tabii ki. Biz bu ortamı, zaten içimizden başka türlüsü de gelmediği için, en rahat şekliyle, bir zorlama olmadan, en olduğumuz gibi kurmaya çalışıyoruz.  Üzerinde bulunduğumuz sahnenin bizi oraya gelen insanlardan ayırmadığı hissiyatını benimsemek belki de en temel dürtümüzdür sahnede.

Selim: İletişim sadece sözle yapılan birşey değil. Sahnedeyken de, gündelik hayatta da sergilediğiniz bedensel ifadelerinizle çoğu zaman farkında olmadan da olsa konuşmaya kıyasla çok daha derin, zengin bir iletişim kuruyoruz.

Hatta insanlığın varolduğunu bildiğimiz ilk çağlardan beri ritimli, sözlü toplu ayinlerin varolması insanların konuşmaya gerek kalmadan topluluk halinde iletişim kurabilme arzusunu anlatıyor biraz da. Modern zamanlarda konserlerin benzer bir işlev gördüğünü iddia edenler var.

*Konserlerden bahsedin. Sırada nereler var ve sırada Bursa’da var mı? Sahnede Neyse nasıl? Kendi gözünüzden?

Melih: Bir sonraki konserimiz 27 Mart’ ta Babylon’ daki New Comers Fest’ te, hemen akabinde 30 Mart’ ta Izmir’ de Zeus Bar’ dayız.

Bursa konserinin ayarlanmasını biz de sabırsızlıkla bekliyoruz.

Deniz: Ben sahnede Selim ve Melih’ i izleme ayrıcalığına erişiyorum ve ikisini de çok beğeniyorum açıkçası:). Sahnede ses ile ilgili büyük problemler yaşamadığımız sürece uyumlu çaldığımızı, ortak bir enerjiye hizmet ettiğimizi ve bu enerjiyi de seyirciye yansıttığımızı düşünüyorum.

*Başke neler yapar Neyse? Selim; okuduğumdan bildiğimle; doğu ülkelerini geziyormuşsun? Hayatta birçok şeyi tekrardan düşünmeyi sağlamak! Bir nevi sükretme mi? Hissetiklerin için yapabildiklerin var mı? Dünya’nın gidişatı hakkında neler dersiniz (Türkiye’yi sormuyorum, sorsamıydım?) ?

Selim: Geçen sene Güneydoğu Anadolu, Suriye ve Lübnan’ı kapsayan bir geziye çıkmıştık Deniz ve bir başka arkadaşımızla beraber. Bir daha fırsatımız olursa İran-Burma hattında gidelim demiştik.

Bizler anlamları, değerleri biraz muğlak, biraz kendinden menkul bir batılı, medeni, modern ideali üzerinden değerlendirmeye koşullandırılmış bir nesile mensubuz. Doğu bu açıdan alıştığımız, başka türlüsünü bilmediğimiz olmazsa olmazlarımızı sorgulatabiliyor.

Dünya’nın gidişi konusundaysa da hakikaten bir kaç yüzyıla kalmadan dünyanın çivisinin çıkacağına inananlardanım. İnsanoğlu olarak bu işi beceremedik. Üstelik yukarıda sözü geçen “modern” olmazsa olmazlarımızla hepimiz bu gidişte pay sahibiyiz. “Ölüme gideceksek de sessiz sözsüz gitmeyelim” diyor Yıldırım Türker. Bizler de Neyse olarak, müzisyen olarak elimizden geldiğince yüksek sesle sözümüzü söyleyerek ölüme doğru gidiyoruz bir bakıma.

Deniz: Benim Neyse dışındaki temel uğraşım ses mühendisliği. Şu anda yüksek lisansımın 2. yılındayım. Neyse’yle büyük ölçüde kesişen bir uğraş haliyle.

Melih: Ben de müzikten arta kalan zamanlarımda mimarlık yapıyorum. Yoksa tam tersi miydi?

*Bizim sormak istediklerimiz bunlar, röportaj için teşekkür ederiz. Söylemek istediğiniz başka bişeyler varsa son sözleri alalım.

Melih: Bu güzel röportaj için teşekkürler.

http://www.neysemuzik.com/

http://www.facebook.com/neyseband

http://www.myspace.com/neyseband

 

Röportaj: Ebru EKŞİ CEYLAN