Metalcore’un Yükselen Underground Yıldızı : Breakdown of Sanity

Kapak / Metalcore / Müzik | 0 Yorum

Herkese tekrar merhabalar.Bugünkü yazımda sizlere Metalcore piyasasında kısa sürede kendine sağlam ve gerçek bi kitle edinebilmiş underground bir grubundan bahsedeceğim.Öncelikle grup hakkında kısaca bilgi verelim.

breakdown of sanity

Breakdown of Sanity grubu,Core piyasasının hiç olmadığı bir ülkeden,İsviçre’den hayat buldu.Core gruplarının daha yoğun olduğu Almanya ve Avusturya’ya oranla sıradışı bir durum olarak sayabiliriz bunu.Bu beş arkadaş,kendi imkanlarıyla 2009 yılında “The Last Sunset” adını taşıyan bir albüm çıkardı.Bu albümde kayıtsal anlamda sıkıntılar vardı ve dinlerken insana Metalcore’dan çok Hardcore veya Death Metal havası verebiliyordu.Ama yine de insanın aklında kalabilecek çok iyi şarkılara imza atmışlardı.“Cancer’s Breath”,”My Heart In Your Hands”,”Read My Lips”,”Break”,”We Have to Escape” benim gözüme en çok çarpan şarkılar olmuştu bu güzel albümde.Tabi beni çok derinden etkilemediği için bir süre sonra albümün yüzüne bakmaz olmuştum,hatta yavaş yavaş aklımdan çıkmıştı.

53521

Sene 2011 oldu.2011 bitecek,2012’ye gireceğiz diye beklediğim sıralarda Breakdown of Sanity – Mirrors diye bir albüm gözüme çarptı internette.O sıralarda dinleyecek sağlam şeyler arıyordum.Dedim ki denemekten ne çıkar ki?Hem işe gidip gelirken dinlerim,iyi olur.Yorgunluğumu alır götürür diye düşünüyordum.Tabi o an nasıl bir şeyle karşı karşıya olduğumun farkında değildim.

MIRRORS+1299668642_breakdownofsanitymi

Kar yağıyordu ve üşüyerek tren bekliyordum Söğütlüçeşme’de.Dedim şu albümü dinleyeyim artık.Albümü başlattığım anda “Prologue” karşıladı beni.Önce bir sessizlik,sonra yavaş yavaş gelip kulaklarıma yerleşen bir dubstep havası.Ardından giren yırtıcı bir breakdown,yaklaşık 30 saniye boyunca beni sudan çıkmış balığa çevirdi.Sonrasında ise albüm ben geldim dedi ve “Story of A Stranger” yazısının ardından beni karşılayan o efsane brutal oldu. “LET ME WAKE UP!” Bir yabancının hikayesinin içine dalıverip kendimi kaybettim.İnanılmaz bir tempo,yırtıcı riffler.Sürekli değişen bir şarkı atmosferi,aralarda havada uçuşan o melodiler.Dedim nolmuş bunlara böyle?Bu nasıl bir kayıt,bu nasıl bir kalite?Davullar müthiş tempolu,gitarlar bir saniye bile durmuyor.Hiç kendini tekrar eden riff bile yok!Sonrasında yabancının hikayesini sonlandırıp grubun albümü tanıttığı o şarkıya geldim: “When Silence Breaks” Şarkı “This Friday A New Legend Begins Where The Old One Left Off” repliğiyle başladı ve yine gümbür gümbür girdi.Ben ise treni beklerken bir ileri,bir geri gidiyordum.Bıraksam kendimi koşarak eve gideceğim.Onlar ise hala diyor ki “I wanna wake up from this nightmare,I wanna wake up in your arms”.Albüm hiç durmadan devam etti ve bir sonraki şarkı albümdeki kocaman favorimdi : “Infest”.

tumblr_m3mtufqDrk1qkk6fho1_1280

“Knowing Nothing,Nothing BUT THE LIES!”

Evet,Infest böyle bir giriş yaptı ve sözleriyle beni benden alıp götürdü.Belki de günümüzde yaşadığımız en büyük sıkıntıları göz önüne serebiliyordu.Sanki bir insanın,değer verdiği bir insana hem sevgisini,hem de nefretini anlıyordu.Dünyaya karşı gözünü açmaya çalışıyordu.“I don’t know – was it your choice, was it your destiny?this is the beginning of the end.welcome to the war against yourself.your heart’s already dead”.Bu sıralarda insanın içine işleyen o solo.Şarkının temposunun düşmesi,tekrar yükselmesi.Sonrasında ise arkadan giden o kederli soloya aldırmayan gümbür gümbür davullar ve ritim gitarlar sesini kesti ve o kederli soloyla başbaşa bıraktı bizi.Ardından isyan geliverdi “Oh God!”.Şarkı öyle bir geri döndü ki elim ayağım titredi resmen.Şarkı umutsuzluğa sürüklerken Obama’nın sesini duyacaksınız : “Yes,We Can!”.Devamı ise şarkının sonunu getiriyordu zaten.“save our lifes,but you’re eyes are still empty.I can see the end!”.Son bir breakdown ile şarkı size el sallayıp veda ediyordu.Ama eminim tekrar tekrar dinleyeceksiniz onu,bu konuda bana güvenebilirsiniz.

“you can not deny.this ship will sink, you know it,we will never be free, what has humanity become!”

Sıra “The Storm” şarkısına gelmişti.Üstte yazan sözler ona ait,evet.Çok önemli noktaya parmak basan keskin sözlere sahip şarkılar var bu albümde.Hiçbir şarkı birbirine benzemiyor ve kendini asla tekrar etmiyordu.Size sadece kafa sallamak veya sağa sola atlayıp zıplamak kalıyordu.

“One life, one chance, it’s up to you to feel alive.the time is too short to wait for salvation
arise,the time is now to rise.follow the clouds in the sky!”

The Chosen Ones”ta sesleniyordu bize.Hadi,ayağa kalkın.Bu hayat size asla bir şans daha vermeyecek.Hadi ayağa kalkın ve birbirimize yol gösterelim,destek olalım.Bulutlara erişmek bizim için imkansız olmasın diyordu.Şimdi yükselme,şimdi direnme zamanı,zamanını boşa harcama.seçim yapmak sana kalmış diyerek sözlerini sonlandırıyordu.

“everyday I ask myself, how long is this to continue.I just follow the voice in my head, the time is now to turn the lights out!”

Lights Out” şarkısında ise ışıkları kapatmanın vakti geldi diyordu.Kederi bir tarafa bırakıp,kendini kurtarma çabasıydı.Son cümle de her şeyi açıklıyor : “I Won’t Break Again!”

“December” bize Aralık ayının aslında ne kadar hüzünlü olabildiğini anlatmaya çalışıyordu.Kederin,acının kışın soğukluğunda insanı ne kadar derinden etkileyebileceğini hissedebiliyorduk.Hem de çok kızgın bir şekilde!Yine insanın içine işleyen kederli bir solo vardı şarkıda.

“and I ask myself
would you look at me
would you remember my face
just look me in the eyes, one last time
everthing faded to an ugly grey
I never expected an end like this!”
Bu sözlerle şarkı veda ederken,Metalcore tarihimin en iyi breakdownlarından biriyle çekip gidiyordu.

“Mary”

Bu şarkıyı dinlerken belki de nerede olduğunuzu unutabilirsiniz.Sadece bir buçuk dakika kadar süren bu durgun,huzur dolu,sakin enstrümantal şarkımız bize bir mola,nefes alma şansı tanıyordu.Eski,güzel anılarımızı hatırlayıp,bizi gülümsetmeye teşvik ediyordu.”Ne de güzelsin öyle!” dedirtiyordu.

“I won’t regret the way I’ve lived my life
you can’t forget the impressions on your fuckin’ chest”

“Deadline” ise adının hakkını veren sözlere sahipti yine.Ben yaptığım şeyler için pişman değilim ama sen çoktan olmalısın.Seni binlerce kez uyardım diyerek bir insanın hatalarını anlatıyordu bizlere.Yer yer kendini gösteren clean vokallere sahip bu şarkı da hafızanızda yer edecektir.Ayrıca clean vokali,benim gibi KoRn’un vokali olan Jonathan Davis’e benzetebilirsiniz.Bu da ayrı bi not olarak düşülebilir.

“One Bullet Left” albümdeki en keskin şarkı benim gözümde.Hem liriksel açıdan,hem de enstrümantal açıdan.İnanılmaz bir breakdowna sahip ve bir saniye bile temposu düşmüyor.“you better watch your fuckin’ back
there’s a bullet with your fuckin’ name on it
you never get a second chance to make a first impression”
.Yine tamamlayıcı bir cümleyle şarkı sonlanıyor ama böyle bir şarkı cidden,hele de albümün sonlarına doğru gelmişken insanı çok şaşırtıyor. “There is no tomorrow!”

“Jnana” tekrar enstrümantal havaya dönüyoruz.Sakin  tempodan başlayıp sonlara doğru biraz hızlanan üç buçuk dakikalık ayrı bir şaheser.Bu adamlar gerçekten işi biliyorlar dedirtecek derecede basit ama güzel bir beste.

“we are the wall!
you will hear the heartbeat in your dreams
we are the wall!
in the end you will follow our flag
we are the wall!
you will hear the heartbeat in your dreams
this song is for you!
you should be ashamed of yourself!”

Nakarattan da anlaşılabileceği gibi şarkımızın adı “We Are The Wall” oluyor.Bizi küçük görme asla,biz aklına hayaline gelemeyecek kadar güçlü insanlarız aslında,bu şarkı senin için,kendinden utanmalısın dedirtiyor.Evet,bu da ayağa kalkman gerek dedirten şarkılardan biri.Bu şarkıda ilginç bir bölüm daha var.

“what the f*** is wrong with you
you’re just f***ed up
we’ll f*** them all
just shut your f***in’ mouth
you f***in’ failed
…but you’ve lovely hair”

hepiniz sansürlü yerin ne olduğunu biliyorsunuz ama şarkıda bu kısım sansürlenmedi.Hayır,şarkıda sansür eleştiriliyor.Sakıncalı sözün öncesinde bip sesini duyuyorsunuz ama o kelimeyi kapatmıyor o bip sesi.Bu da sansüre karşı ilginç bir iğneleme olmuş.Dinlerken fark edeceksiniz.

“There is no masterplan, I’m so confused and paralyzed”

Son şarkımıza geldik artık “Paralyzed”.Evet albüm bizi bu şarkının isminin haline getirdi.Dinlerken insan kısmi felç oluyor boyundan.Albümün son şarkısıymış havasında gitmeyen bu şarkı diğer şarkılar gibi gümbür gümbür rifflere,melodilere ve breakdownlara sahip.Fakat şarkı biraz erken sonlanıyor ve ufak bir kapanış yapıyor sizlere.Şarkıda duyduğumuz melodi bizlere piyanoyla veda ediyor ve bizi yine şaşırtarak uzaklaşıp gidiyor.

“walls so high I can’t see the sun anymore – this is a fucking dead end”

Evet,eminim içinizde bu albümü çok abartmışsın diyenler olabilir ama bu albüme sadece müzikal açıdan bakmak en büyük hata olur.Albümün adını boşuna “Mirrors koymamış adamlar.İnsanın aynaya bakarken yaşadığı ikilemler bunlar.Zaman zaman karşısındakine kızdığı yada kendine kızdığı şeyler var bu albümde.Bazen yumruğunu masaya vururken,bazen de artık,her şey bitti diyor.Bizler değil miyiz aslında bunlar?Sonuçta hayat tamamen aşktan,sevgiden ibaret değil.Bu albüm bize tüm hayatı özetliyor kısaca.Eğer yeterli düzeyde ingilizceye sahipseniz şarkı sözleri eşliğinde albümü dinlemeniz kesinlikle tavsiye olunur.Bu albüm benim hayatımı değiştirdi,belki sizlerin de pek çok şeyi fark etmenize sebep olup hayatınızı daha iyi yaşamaya teşvik edebilir.Bu uzun yazıyı okuduğunuz için hepinize tek tek teşekkür ederim.Tekrar yeni ve güzel yazılarda buluşmak üzere…Şimdi sizleri grubun kaliteli bir canlı performansıyla baş başa bırakıyorum.Onların da dediği gibi “Seçim senin!”